Ana Sayfa » Köşe Yazıları » Hz. Mevlana'yı rahmetle anıyoruz

Hz. Mevlana'yı rahmetle anıyoruz

Hz. Mevlana'yı rahmetle anıyoruz


Aşıklar sultanı, marifet nurunun aynası, ebediyete kadar ölmezlik sırrına eren büyük veli Hz. Mevlana'yı 743. vuslat yıldönümünde anıyoruz.
Hazret-i Mevlana, 1203 tarihinde Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya teşrif etmiştir. Babası Sultanu'l Ulema diye bilinen Bahaeddin Veled, annesi Harzemşahlar'dan bir prenses olan Mü'mine Hatun'dur.

Belh şehrinde babası hakkında çıkarılan haksız söylentiler nedeni ile buradan ayrılışlarının ardından Nişabur, Bağdat, Mekke ve Medine'de geçirilen dönemlerden sonra 1219 senesinde Selçuklu hükümdarı Alaaddin 1. Keykubat döneminde ailesi ile beraber Konya'ya yerleşmiştir.

Babası 1231 yılında burada vefat etmiştir.

İlk manevi terbiyesini babası Bahaeddin Veled Hazretlerinden alan Mevlana Celaleddin, daha sonra babasının halifelerinden Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin terbiyesi ile yetişmiştir.

Seyyid Burhaneddin, onu nefs tezkiyesinde çok ciddi bir gönül adamı yapacak, nefs basamaklarından yükselebilmesi için engin bir çileye sokacaktır. Devamlı oruç ibadeti ile Hazret-i Mevlana'ya nefsini tezkiye ettirmiştir.

Mevlana o kadar yükselmiştir ki, Konya'dan çıkıp Kayseri'ye yerleşmek isteyen üstadı Seyyin Burhaneddin'e gönül etmiş, bindiği katırı bu nazla devirerek ayağının kırılmasına sebep olmuştur. Seyyid Burhaneddin Hazretleri de ayağı kırılmasına rağmen, bu talebesine kızması gerekirken tatlı bir tebessümle yanındakilere "Bizi Celaleddin göndermiyor" diyerek geri dönmüştür. Ne var ki, Seyyid Burhaneddin, "Bir postta iki aslan oturmaz" diyerek bir zaman sonra Mevlana'dan ayrılmıştır.

Onun vuslata giden yolda üçüncü hocası Şems-i Tebrizi Hazretleridir. İlk karşılaşmalarında, Mevlana medresesinden çıkmıştı. Kendine doğru ilerleyen o kişi, kendi kadar güzel bir soru soruyordu bu mana erine: "Söyler misin bana 'Seni tanıdım diyen Beyazıd-ı Bestami mi büyük, yoksa 'Ya Rabbi seni layıkıyla tanıyamadım' diyen Hazret-i Muhammed (s.a.v.) mi?"

Hazret-i Mevlana bu soruyu, bir mana padişahı olduğunu ifade edercesine şöyle cevaplandırdı: "Hiç şüphesiz 'seni layıkı ile tanıyamadım' diyen Hz. Muhammed, Beyazıd'dan çok büyüktür." Şems, bu tecelli karşısında bir sayha atıp kendinden geçer. Bundan sonra iki ezeli dostun beraberliği başlar.

Babası Sultan Veled ve Seyyid Burhaneddin Hazretleri onu nefs merdivenlerinden gönül dünyasına çıkarmış, Tebrizli güneşi yani şemsi tanıtmışlardır. Şems-i Tebrizi ile olan yakınlığın firkatte olması gerekirdi ki, bir hasret neticesinde vuslat olsun. Bu seyirde bütün makamları Mevlana yaşasın, seyri billah ve seyri maallah da olsun.

İşte Mevlana, Şems ile bu sonsuz muhabbet aleminde deryada bir damla olmanın zenginliğini yaşamış, bazen dünya sahillerinde insanlarla dolaşmış, çok defa da Mesnevi'sinde olduğu gibi Hak ile beraber Hak'da seyretmiştir.

Büyük bir tasavvuf terbiyesi ile Allah'a vuslata erişen mana eri Hz. Mevlana, Hz. Peygamber (s.a.v.) için şöyle buyurmuştur:

"Sağ olduğum müddetçe, Kur'an'ın kölesi, bendesiyim

Ben Muhammed Muhtar'ın yolunun tozuyum

Benim sözümden bundan başkasını, bir kimse naklederse

Ben ondan da bizarım, onun sözünden de." (Hazret-i Mevlana'nın Rubaileri )

Hz. Mevlana, Peygamber'in (s.a.v.) sünneti ve İmam Ali'nin (as) velayeti üzere devam eden irşad yolunda devam etmiş; uluhiyet ve tevhid inancı ile İslam'ı yaşamıştır. Nefis tezkiyesi, istikamet, teslimiyet ve zikir ile vuslata ermiştir.

"İslam ve Mevlana" isimli eserimizde geniş olarak ele aldığımız gibi bugün onun mübarek adını "hümanist, mistik veya Darvinisttir" diyerek kendilerine mal etmek isteyenler, İslam'ı ve Hz. Peygamber'i (s.a.v.) devreden çıkarma gayretinde olanlardır.

Mevlana'nın müsamahakar görüşleri, "kim olursan gel yine gel" şeklindeki herkesi İslam'a davet eden sözleri, diyalogcu çevrelerce saptırılmış ve onun hümanist, mistik veya evrimci olduğu gündem edilmiştir.

Tamamı felsefi olan bu akımların çıkış noktası akıldır. Tevhid inancı üzerine yaşayan Hz. Mevlana ise, aklı çamura saplanmış bir merkep olarak anlatmaktadır.

İnsana ibadet dini olarak ifade edilen hümanist görüşte her şey insan içindir. Oysa Hz. Mevlana'nın hayatını yaşadığı İslam dininde her şey Allah'a kulluk gayesi için hayata geçirilir. Hakim unsur, Hakk'ın varlığı ve gönüllerde hakim kılınmasıdır.

Keza, mistisizm Eflatun'un idealizminden etkilenen felsefi bir akımdır ve Darvinizm biyolojik bir nazariye ve yine felsefedir.

Akıl ve vahiy çatışmasında aklı üstün görenlerin uydurmasıdır, Hz. Mevlana'yı bu akımlarla bir göstermek.

Oysa Hz. Mevlana, tevhid akidesi üzere yaşamış, muhabbet ve aşk ile vuslata ermiş büyük bir mana eridir.

Allah şefaatlerinden ayırmasın.